top of page

Spor benim için her zaman takım olgusunun en canlı yaşandığı yer oldu. 10 yaşımdan itibaren 25 seneyi aşkın süre boyunca takımlarda oynadım, takımlar çalıştırdım.  Farklı ülkelerden insanlarla, farklı seviyelerde, farklı sporlarda dahi olsa hep aynı şeylerin tekrar tekrar yaşandığını, takım çalışmasının kendi içinde bir düzen takip ettiğini bizzat deneyimleme fırsatı buldum. İş hayatım da bana outsourcing işleri, danışmanlık ve projeler sayesinde birçok şirketten ve sektörden profesyonel insanlarla aynı takımda olma, bazı takımları yönetme, bazılarında koçluk yapma fırsatları sundu. Sporda takımların takip ettiği düzenin iş hayatında da bire bir geçerli olduğunu gördüm! Benzer koşullarda, benzer insan davranışları tıpa tıp aynı sonuçları doğuruyordu!

                14 Yaşında ilk takımımı çalıştırdım, seneler boyunca da antrenörlüğe devam ettim. Bunun iş hayatındaki karşılığı, bence doğal devamı olarak da eğitimincinin eğitimini aldım, sonrasında 7 yıl boyunca Türkiye’nin her yerinde hastaneler, üniversiteler, dernekler ve çeşitli kamu kuruluşlarına gönüllü eğitimler verdim. Ama benim açımdan konu hep aynıydı: Takım çalışması. Bir süre sonra da eğitim ve danışmanlık benim mesleğime dönüştü. Şirketlerle ve bireylerle çalışmalarımı büyük bir keyifle sürdürüyor, her gün yeni şeyler öğreniyor ve her gün bunları daha net, daha rahat uygulanabilir şekilde aktarmanın yollarını bulmak için çalışıyorum. Çünkü insanların “97” olabileceğine inanmaları benim için çok önemli, ben bunu defalarca gördüm, yaşadım. Takım çalışmasını bir kere yaşayan insanın da artık başka bir insan olduğunu, takım mucizesinin tadının hayat boyu damakta kaldığını biliyorum. Bunu tekrar tekrar yaratmanın bir yolu var, yani biz düğmeye her bastığımızda bir insan grubunun başarılı bir takıma dönüşme sürecini gerçekleştirebiliriz! Takım çalışması meteorolojik bir olay, örneğin yağmur gibi ihtimal hesaplarına, yani doğru insanların doğru şartlarda bir araya gelmesine falan bağlı değil; takım çalışması satranç gibi her adımı yönetilebilen bir süreç. Doğruları her yaptığınızda sonuç alabiliyorsunuz. Yani hangi insanlar, hangi ortamda ve nasıl bir araya gelirlerse gelsinler takım olmaları, ardından da takım mucizeleri yaratmaları mümkün!

                Şirketim FLAMA’yı 1995 yılında, 23 yaşında kurdum; o günden bu yana da 3.000’den fazla insanlar çalıştım. “Takım Çalışması”, takım mucizesi dediğim şeyi yüzlerce defa yaşadım. Yani takımla ilgili söylediklerim “ah keşke herkes bir gün takım olsa” gibi bir temenni, iyi bir dilek falan değil, benim için bir olgu, yaşanmışlık, somut bir deneyim. Takım dediğimde aynı anda “LİDERLİK” de tetikleniyor, kafamda benim için takım ve liderlik iç içe geçmiş iki kavram; ikisini birbirinden ayırmak mümkün değil. Ama “takımı liderler kurar, liderler yönetir; her şey lidere bağlıdır” gibi bir anlayışla tabii ki değil. 7 Kişinin toplanıp yarım saat içinde bir rekor kırabilmesi için onlarca liderlik davranışına ihtiyaç var ve bunu tek bir kişinin yapması-yetiştirmesi olanaksız! Sıfırdan başlayıp 1,5 saat içinde 80 kişilik şirketin her bir üyesini kahkahalarla güldürecek veya duygulandıracak, 80 kişinin her yerde gururla göstermek isteyeceği kısa filmler çekmek de mümkün değil; yüzlerce defa yapılmış (ve fotoğraflanmış!) bir “bandana bağlama” veya “kartondan şapka” çalışmalarında da daha önce hiç yapılmamış, tamamen özgün ve gören herkesi adeta büyüleyen sonuçlar almak da! Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü ben bunların tanığıyım! Her defasında daha da iyisinin olacağını -artık- biliyorum…..bu mucizeler tekrar tekrar gerçekleşiyor.

                Diğer yandan takım çalışmasının kendisi de adeta bir  “fenomen” çünkü iş hayatlarımızda, toplumumuzda, yakın çevremizde, izlediğim spor müsabaklarında çok çok çok fazla başarısız takımlar var. Bunlar, içinde bulunan her bir kişiye mutsuzluk üretiyorlar; öyle bir takımın (takım değil aslında “bir grup insan” demek gerekiyor), grubun içindeyseniz de adeta koyu gri bir kubbenin altında kapalı kalmış gibi yaşıyorsunuz her iş gününüzü! Baskı, haddinden fazla zorlanma, sürekli gerginlik…..ve en kötüsü de iliklere işleyen bir başarısızlık hissi. Çaresizlik. Tabii bu ortamda liderlik davranışı falan da yok. Yalnız iş hayatı değil, toplumsal anlamda da takım olamayıp yalnızca bir insan grubu olarak kalmanın kötü etkilerini yaşıyoruz her gün: Trafikte, apartmanımızda, mahallemizde…..ülkemizde! Takım çalışmasına aslında işlerimizi daha başarılı kılmak, kariyerimizi yükseltmek veya sezonu şampiyon olarak tamamlamaktan çok daha fazla toplumsal hayatta ihtiyacımız var. Yoksa hep birlikte o koyu gri kubbenin altına hapsoluyoruz. Kaderimiz ve geleceğimiz o kubbenin sınırları dışına çıkamıyor, gelip bizi bir yerde buluyor ve kıstırıyor! Tek şansımız hep birlikte hareket etmek, bir takım olmak, ortak bir amaca doğru kurallar takip ederek yürümek. Kendi hayatımızı, çocuklarımızın kaderini, bu topraklarda, hatta dünyamızda yaşayacak kuşakların geleceğini kurtarmak için bir takım gibi hareket edebilmek…….işte şimdi dileklerimden bahsediyorum. Güzellik yarışmasında mikrofon şu anda bana uzatıldı ve “…en büyük hayalim dünya barışı…” dedim!!!...

                Çerçeveyi büyüttükçe görev imkânsız bir hâl -mi- alıyor…..ama takım çalışmasının bir adımıyla yürümeye başlayacağımız yolun en sonunda nereye ulaşacağını görmek gerek. Her defasında bir adımla, doğru bir “takım olma” adımıyla en sonunda muazzam keyifteki düğün halaylarına ulaşıyoruz! Evet takım çalışmalarımızda sıklıkla kullandığımız halay çekme, takımın en coşkulu uygulamalarından biri……ama 100 kişiyle tam ve uyumlu bir adımı atmak bazen çok uzun zaman alıyor. Değer mi? Evet!!! Tam bir uyum içinde olmanın, Milli maçtaki İstiklal Marşından hemen sonra hep birlikte bağırmanın, düğün halayında dostlarla omuz omuza giderek hızlanmanın, onbinlerce kişi aynı anda saygı duruşu yapmanın bizde yarattığı “insan olma”, insanlığın bir parçası olma hissine ihtiyacımız var. Kabile çağından beri ateşin etrafında yapılan danslar, ayinler hepsi bu ihtiyaçtan geliyor ve insanın olduğu her yerde hava ve su gibi “birlik olmaya” ihtiyaç var. Aksi durumdaysa yok oluyor, tarihten siliniyor, kısacak insan ömrünü amaçsızca tüketmiş oluyoruz.

                İyi haberse takım olmak çok kolay. Adım adım ilerlemek gerekiyor. Ortak amaca güvenmek, takıma bağlılık konusunda birbirine güvenmek, şüpheye düşmemek gerekiyor. Bu bağlılığı da o takımın kurallarına harfiyen uyarak göstermek. Takımın kapısından girerken ayakkabılarla birlikte egoyu da çıkarmak, dışarıda bırakmak. Liderlik etmeye hazır olmak, her fırsatta liderlik davranışını sergileyebilmek, topa girmek……ama “tek lider olmak” için de takıma zarar vermemek! Takımın çıkarını kendi çıkarının üstünde tutabilmek. En basitinden başkasının sözünü kesmemek, saygı göstermek, desteklemek. Birbirine ihtiyacın olduğunu, birbirine bağlı hatta bağımlı olduğunu unutmamak, unutturmamak gerekiyor. Ve bunların hepsini, her gün, tekrar tekrar ve %100 başarıyla yapmak mümkün. Kimse bizi liderlik davranışı sergilemekten ala koyamaz!.. Kimse bizi içinde bulunduğumuz insan gruplarını takıma dönüştürmeye çalışıyoruz diye suçlayamaz. İşte ben de bunun için çalışıyorum. Yazarak, anlatarak, dokunarak… Keyifle.

bottom of page