top of page

18.000 Çocuğun Doğduğu Kariyer


İş gününün içinde hep aktif olmak gerekiyor. İşte bu nedenle tatil günlerimi çok seviyorum, aklıma başka şeyler getirdikleri için. Ve ben geçen hafta iki gün tatil yaptım!


“18.000’den fazla çocuğum var” dedi sohbetin bir yerinde Doç. Dr. Ömer Südekan! Muhtemelen bu yazı tam o anda başladı kafamda. Kendisi kadar kıdemli birçok insanda gözlemlediğim “artık dinlemeye pek fazla sabrı kalmamış olma” durumu kendisinde hiç yoktu! Samimi bir merakla dinliyor, sohbeti adeta teşvik ediyor ve sorular soruyordu. Sohbet derinleştikçe bir şeyin daha ayırdına vardım: Büyük bir şeffaflıkla özeleştiri yapıyordu! Birçok insanın aksine kendisini belli bir şekilde göstermeye çalışma eğilimi hiç olmadan, kendisiyle ilgili söylediklerinin karşı tarafta iyi bir etki bırakıp bırakmamasına aldırmadan… (Ne kadar özlemişim bu açıklığı!!! Hepimiz artık önümüzde vitrinlerimizle geziyoruz sanki…)


Ömer Bey’in şahsı ve anlattıkları ayrı ayrı çok değerli, hepsi başlı başına birer düşünme konusu. Alınacak çok ders var… Ben bu satırlarda sadece kendi gündemimle çakışan ve beni farklı şekillerde düşünmeye iten konulara değineceğim. En önemli konular veya en büyük dersler bunlar olduğu için değil, tamamen öznel bir şekilde şu anda bana bunlar ilham verdiği için. “18.000” rakamı da bunlardan ilki: Ömer Bey’in doğum doktorluğunu yaptığı çocuk sayısı! Öyle ki artık bir süredir “çocuklarının çocukları” dünyaya geliyormuş onun ellerinde!!! Duyduğum an bu rakam bana “zincir” konusunu çağrıştırdı (Barış Özcan’ın kulakları çınlasın 😊). Zincir, daha doğrusu zinciri kırmamak, bir işi her gün veya her hafta düzenli olarak yapmak demek. O zincirin halkaları bir araya geldiğinde de toplamda ne kadar fazla üretim/sonuç elde edildiğini görebilmek… İş hayatında bu uygulamanın birçok başarılı örneğini hepimiz biliriz ama bu “18.000” rakamı bambaşka bir şey çünkü 18.000 insan hayatı demek!!! Yani Ömer Bey’in kendi kariyerinde hiç kırmadan on yıllardır devam ettirdiği bu zincirin sonunda hayatlar birikmiş…


Sohbetin bir başka noktasında yaptığı TV programlarından bahsetti Ömer Bey: Tam 5 yıl boyunca devam etmiş, ulusal bir kanalda kendisinin ve misafir ettiği doktorların söz aldığı bir sağlık programı yürütmüş. Yani kamera karşısına geçmiş ve canlı yayınlar yapmış, bant kayıtları almış. Tıpkı şu anda -ben de dahil olmak üzere- tanıdığım birçok kişinin çekip yayınladığı videolar gibi! Sağlık konusunda bilgilerini paylaşmış, insanların daha sağlıklı ve mutlu olabilmesi için doğruları göstermiş. Ama bunu tam 25 yıl önce başlatmış!!! Bugüne kadar bir televizyon programını hiç bu gözle görmemişim, beni yerimden zıplattı bu düşünce! Bu programların hep para için yapıldığını düşünmüştüm, oysa öyle değilmiş; gururla belirttiği üzere Ömer Bey bu programlardan hiç para almamış. (Hiç para da vermemiş… Çünkü bu programlar artık saati onbinlerce TL para karşılığı reklam olarak yapılıyormuş televizyonlarda…)


“Zehirlenme geçirdiğimi anladım bir noktadan sonra” diyor aynı TV programları için, “kendi konum olmayan alanlarda da bazen çok iddialı konuştuğumu fark ettim”. Farkındalıktan bahsediyor yani Ömer Bey, yaşamakta olduğu bir şeyle ilgili başka bir bilinç düzeyine ulaşmış bir anda. Ama sadece fark etmekle de kalmayıp bunu bir davranış değişikliğine de dönüştürmüş ve bırakmış progamları! Bu ilgi ve tanınmışlık beni başka bir yola doğru sürükleyecekti, ben mesleğimle, hekimliğimle var olmayı seçtim, diyor.


Başta da belirttiğim gibi daha çok fazlası var ama benim sıcak gündemimde olduğu için bana özellikle ilham veren 3 nokta bunlardı… Zinciri kırmadan çalışmak (18.000’den fazla hayat), içerik üretmek (5 yıl boyunca yapılan televizyon progamları) ve farkındalık (egoya yenilmeyen, hayatını kendi istediği yönde tutmaya yarayan bilinç!)

Aslında çok çarpıcı bir nokta daha var Ömer Bey’in anlattıkları içinde, bu sefer kariyerle ilgili. 19 Yaşında daha tıbbın ikinci sınıfındayken karar vermiş uzmanlaşma alanına. “Ben bir mutluluğun, dünyaya yeni bir bebek gelmesinin parçası olmak istedim hep” diyor. (ki bu bir “misyon” cümlesi!) Ama beni asıl hayran bırakan ne biliyor musunuz? Onlarca yıl sonra bunu bana anlatırken gözlerindeki içtenlik, tutku ve mutluluk! En yoğun tempolarda, en tüketici koşullarda bir hayat boyu çalışıp aynı heyecanla “ne mutlu bana ki” diyebilmek…


Kariyerimde nasıl daha başarılı olurum, sorusuna yanıt veriyor aslında Ömer Bey anlattıklarıyla. Ben de hepimizin kariyerinde aynı içtenlik, tutku ve en sonunda mutluluğa ulaşabilmemiz dilekleriyle son vermek istiyorum. Çünkü bu başarı demek! Belki biz 18.000 rakamına (ve insan hayata getirmeye!) ulaşamayız ama kendimizin en iyi versiyonu olabiliriz. Yakınlarımıza, çevremize, toplumumuza ve insanlığa elimizden gelen en büyük katkıyı yaparak…

Comments


bottom of page