top of page

3 SANİYE FARKLA FİNİŞE GİRMEK VE REKABETİN DEĞERİ

Güncelleme tarihi: 24 Tem 2020




Geçen ay Leo Mila teknesiyle Kuşadası Açıkdeniz Yelken Kulübü’nün Cumhuriyet Kupası yarışlarına katıldık. Havanın (rüzgârın) oturmaması nedeniyle start 2 saat gecikmeli olarak verildi, ardından yarış boyunca da rüzgârın hem yönü, hem de kuvveti sürekli değişmeye devam etti. Starttan sonraki ilk şamandıraya yaklaşık yarım saatte ulaştık, ama tam o bölgede havanın kalması nedeniyle şamandırayı dönmemiz de neredeyse bir o kadar daha sürdü! Bir pupa-orsa seyri, yani yarım saat sonrasıya size hikayenin anlatmak istediğim kısmı: Yarışın finişi!..


Yat yarışlarında genellikle bütün tekneler bir arada start alırlar, yani dışarıdan bakıldığında hepsi birbiriyle yarışıyormuş gibi görünür ama aslında öyle değildir çünkü teknelerin büyüklüklerine ve yarışçı özelliklerine göre kategorizasyonlar mevcuttur. Bunlara “sınıf” denir ve tekneler aslında yalnızca kendi sınıfındaki rakiplerle yarışırlar. Hakemler teknenin start yaptığı saat ile finiş verdiği saat arasında geçen süreyi kaydeder, sonra da teknenin “rating’i” denen bir katsayıyla bu süreyi çarparak, düzeltilmiş zamanı hesaplarlar. İşte bu düzeltilmiş zamana göre de yarışın birincisi belli olur! Yani aslında hiçbir şey su üzerinde görüldüğü gibi değildir….her şey karaya dönüldüğünde belli olur!


[Kendimi tutamayıp aynı paragrafı “işçeye” çevireceğim: Bir sektörde tüm şirketler rekabet halinde gibi görünürler ama aslında öyle değildir! Hepsinin kendi ölçeklerine göre hitap ettikleri bir pazar segmenti vardır ve o segment içinde aldıkları pazar payına göre sıralanırlar… 1000 Kişilik organizasyonuyla ulusal pazara dağıtım yapan bir şirketle, 100 kişilik ve yerel pazara yönelik çalışan şirket, dışarıdan bakıldığında aynı rafta yan yana görünebilirler ama farklı sınıflarda yarışıyorlardır. Çeyrek veya yıl sonunda satış ve kârlılık rakamları açıklanır, ama kazanan hâlâ belli değildir çünkü vergi sonrası rakamları da görmek gerekir! Hatta birkaç yıllık sürece bakıp, kağıt üstünde başarı gibi görünen bu rakamların şirketi ayakta tutmaya yetip yetmeyeceğine…]


Son şamandırayı dönüp finişe doğru giderken hava iyice düşmüştü; 5 saate yakın süredir denizde olan ekip için bu hafif havada konsantrasyonu toparlamak oldukça zordur, gevşemek ve gidişi kendi hâline bırakmak işin doğasındadır adeta. Diğer yandan bizim sınıfımızda yarışan teknelerden biri çok önümüzde, diğer teknelerse çok arkamızda olduğundan artık kazanıp-kaybedecek çok bir şey de yoktu….görünürde! Ama bizden 5 tekne kadar önde, bizden daha büyük ve başka sınıfta yarışan bir yelkenli mevcuttu!!! İşte o tekne, deyim yerindeyse bizi diri tuttu. Onu geçmek için bu son pupa bacağında da nefes almadan çalışmaya devam ettik: Vinçledik (müşterilerimize gittik, yoğun iletişime geçtik), sağnak kolladık (rakiplerimizi ve fiyat seviyelerini yakından takip ettik), dikkatimizi dağıtmadık ( “nasıl daha iyi yaparız” ‘ı gündemde tuttuk). Pupa bacağının %70’ine gelindiğinde fark 1 tekne boyuna kadar inmişti, ama artık geçmeye yetecek zaman kalmamış gibi görünüyordu. Bu hızla devam ederse önümüzde bitirecekti “benchmark”’ımız! Ama çalışmaya devam ettik ve usulca gelen tek bir sağnakla diğer teknenin rüzgâr üstüne çıktık! Artık şansı kalmamıştı, yavaş yavaş da olsa yanından geçtik ve finişe yarım tekne farkla önde girdik!!! O ana kadar çıt çıkmayan teknemizde finiş hattını geçer geçmez sanki bir bomba patladı ve omuz omuza daire olup zıplayarak tezahürata başladık!


Dışarıdan tekneye bakıldığında hiçbir anlamı olmayan bu sevinç gösterisi bizim için “kendimizle yarışımızı kazanmak” idi. Onu kutluyorduk… Son saniyeye kadar yarışta kalmanın, hep birlikte işin içinde olmanın, inanmanın… Ve finişe girdiğimizde tüm takım aynı keyfi yaşıyorduk. Ortak bir hedefi başarmanın mutluluğunu.


[Gene “işçeye” çevirelim: Çok düşük bütçeyle, sayıca çok az ve deneyimsiz bir kadroyla, rakibe göre son derece umutsuz görünen bir başarı yaşamadınız mı hiç?! Kendi beklentilerinizin de çok ötesine geçen, herkesi şaşırtan bir sonuç!..]


Özetle bu diğer tekne bizi işin içinde tutmuştu, kendi kendimizle yarışımızda bir nirengi noktası oluşturmuş ve rekabeti gerçek, elle tutulur bir hale getirmişti bizim için. Yani kendimize bir rakip bulabildiğimiz için belki de ikinci olabilmiştik. Çünkü karaya döndükten birkaç saat sonra sonuçlar açıklandığında gördük ki, bizden sonraki rakibimizi yalnızca 3 SANİYE FARKLA geçmişiz!!! Evet yarışı toplam 2 saat 18 saniye 06 salisede, yani toplam 8286 saniyede bitirmişiz. Rakibimizi suda 4 dakika geçmişiz; ancak rating’imiz daha yüksek olduğundan, çarpım yapılıp düzeltilmiş zaman hesaplandığında onların 8554, bizimse yalnızca 8551 saniyemiz varmış!!! Yani 8554’te 3 saniye farkla ikinci olmuşuz…


Evet, rakibi geçmek için çok bir şey yapmaya gerek yok…..rakipten sadece “1” saniye daha iyi olmak yetiyor. Ama acaba o hangi saniye? Son pupa boyunca hangi 3 saniyede biz kendi yarışımızı kazandık? Neyi doğru yaptık? Ya da neleri yapmaktan kaçınarak bu sonucu elde ettik? İnsan yarışın içindeyken [o seneyi, o çeyreği, o proje finalini] yaşarken bunu bilemiyor…..ama her dakikanın o “kazandıracak ya da kaybettirecek” dakika, yapılan her işin o “kazandıracak ya da kaybettirecek” iş olması mümkün!


Her dakikamızı ve her işimizi o “3 saniyeymiş” gibi yaşamak dileklerimle…

Comments


bottom of page