top of page

Açık ve Şeffaf (2): Yüksek Egolu Yönetici


Yüksek egolu bir yöneticiniz oldu mu hiç? Ciroyu 2 Milyon’dan 3’e taşı-dım, şirketin bu seneki en iyi etkinliğini düzenle-dim, son 5 yılın en düşük maliyetini tuttur-dum, diyen… Peki böyle bir yöneticiyle sizin nasıl bir insana dönüştüğünüzü fark ettiniz mi?

“Ben yaptım, ben ettim” aslında yalnızca bir karikatür. Yüksek egonun çok farklı dışavurumları var:


  • Benim uzun süre çok yakın çalıştığım bir “aşırı mütevazi yüksek ego” var örneğin. “Ben” demiyor, çalışanlarına karşı gayet sevecen yaklaşıyor, dinliyor görünüyor ama onların fikirlerine veya nasıl hissettiklerine zerre kadar önem vermiyor!


  • Bir başka örneğim ise çok havalı, çok enerjik ve etrafına sürekli “başarı imajı” yaymak isteyen bir yönetici. İyi davranıyor, dinliyor, fikirleri değerlendiriyor çünkü başarının böyle geleceğine içtenlikle inanmış. Ancak bu fikirleri verenlerin veya o işleri yapanların daha sonra ne olacağını hiç umursamıyor!


  • Üçüncü -yaşanmış- örneğimse “bilge kral” pozisyonuna soyunmuş kişi: Sakalı, ağırlığı, yavaş ve az konuşan tarzı ve sorgulayıcı bakışlarıyla karşısındakilerde hemen saygı uyandıran bir duruşu var. Tüm fikirleri dinliyor, fikir verenleri de takımında tutmak, kaybetmemek için çaba sarf ediyor. Ancak karar noktası gelindiğinde kestirip atıyor! Çünkü en iyi kendisinin bildiğine içtenlikle inanmış durumda… Adeta plazanın çatı katında tek başına yaşıyor ve oraya kimseyi sokmuyor.


Bir saatlik toplantı yapmak yeter de artar yüksek egolu bir yöneticiyi ayırt etmek için. Ve hepimiz aynı teşhisi koyarız o bir saatin sonunda. Âdeta özel bir algılayıcı -sensör- vardır içimizde ve hemen uyarı sinyali verir!

Biz de o uyarı sinyalini hemen dikkate alırız çünkü yangın ya da deprem gibi bir korku yaratır o ego, kendimizi ondan korumamız gerektiğini biliriz! (Ama yukarıdaki 3 örneğimden ikisinde ben kendimi koruyamadım örneğin! İdealistçe davranıp “yok yok bana yapmaz” diye kandırdım kendimi… Beni çok sevdiklerini, onlar için ayrı bir yerim olduğunu mu düşündüm? Kendimi aldatmanın bir yolunu bulmuşum işte. Ve çok büyük üzüntüler yaşadım o kişilerle yaptığım işlerde. Profesyonel sözcüklerle değil, hayal kırıklığı veya ayrılık acısı diye tanımlayabileceğim bambaşka bir lügatla tarif edebileceğim hisler…)

Yapmasın etmesin, böyle yöneticilik böyle takım çalışması olmaz, demek kolay. Asıl zor olan böyle bir yöneticiyle -veya benim durumumda böyle bir müşteriyle- kısılıp kaldığımda benim ne yapacağım. O kişiyi değiştiremem, farklı davranmasını sağlayamam. Ama onunla çalışabilmem de şart çünkü profesyonellik bunu gerektiriyor ve çoğu zaman da seçme şansı olmuyor. (Hele ki uzun süredir bir kurumda çalışıyorsak ve bu yüksek egolu yönetici bir anda başımıza geçtiyse!)

Her şeyden önce kendimi korumam lazım. Gardımı indirmemem… (Benim özelimde bu biraz zor çünkü içten ve gerçek insan ilişkilerine programlıyım). Bir işi iyi yapabilmek için de kendim gibi olmam gerektiğini biliyorum ama bu illa şahsi bir bağ kuracağım anlamına gelmiyor. Gelmemeli! Ama ben o insani bağlar olmadan yaşayamıyorum, dersem bunun da çözümü var: Başka bir işe, başka bir takıma, başka bir kişiye o enerjiyi yönlendirmek. Yani evet Sayın Ego ile bu işi birlikte yapıyoruz, benim de bu işte çok çok iyi olmam zorunlu ama ben o işe ayırdığım süre biter bitmez kafamda -ve kalbimde!- hemen başka bir konuya geçebilmeliyim. Bunun için de önümde başka bir seçenek olmalı! Ve bu tamamen benim elimde… Kafam bir basınç kabı gibi, hiç boş kalmıyor. Eğer ben kendi seçtiğim gazlarla o kabı doldurmazsam, önünde ne varsa onunla doluyor! Yani eğer ben kendime liderlik edip tutkuyla bağlanacağım bir iş koyamazsam kendi önüme, Sayın Ego’nun işiyle dolmaya mahkûmum…

Yüksek egolu yöneticiyle çalışırken iletişimime de çok dikkat etmem gerek. Maskeli-mesafeli duramam, çünkü yöneticim bunu anlar ve bu iletişim bana başarısızlık olarak geri döner. Dolayısıyla kendim gibi olmam gerek. Ama bu iletişime bir “devre kesici” koyabilirim. Elektrikli çit gibi, o sınıra yaklaştığımda beni uyaracak bir mekanizma… Kendimle ilgili kişisel bir noktaya geldiğimde iletişimi kesecek. Karşımdakiyle ilgili de soru ve meraklarımı gene o kişisel sınırda durduracak…

Unutmamam, kendime hatırlatmam gereken üçüncü önemli madde de şu: Kaderimi bu yöneticinin ellerine bırakmamalıyım! Yüksek egolu yöneticiyi gördüğüm anda kaçamıyorum çünkü iş durumu buna çoğunlukla imkân vermiyor; ama hemen planlarımı değiştirebilirim. Geleceğimle ilgili Sayın Ego’ya güvenemeyeceğimi biliyorum çünkü. Benim için çok önemli olacak bir noktada karar verirken beni hiç umursamayacak kendisi. Güvenemem. Güvenirsem kendimi aldatmış olurum. Daha sonra başıma gelecekler için de yalnız kendimi suçlayabilirim… Onun için hemen şimdi farklı bir plan oluşturmam gerekiyor. Elimde bu iş var, parası da iyi diye kendimi aldatmadan hemen başka bir müşteri daha aramaya başlamam gerek (yoksa kaderimi Sayın Ego’ya bağlamış olurum!). Aynı şirketin içinde başka bir departmana geçebilir miyim, diye bakarım. İş değiştirebilir miyim, diye hemen harekete geçerim. En azından belli bir süre daha kalmam gerekiyorsa, yani elim kolum bağlıysa dahi mutlaka pozisyonumu güçlendirecek önlemler almaya çalışır, elimde tutacak güçlü kozlar ararım. Sayın Ego’nun başarı odaklı olacağını bildiğim için, bu başarı sürecinde beni vazgeçilmez kılacak unsurları belirleyip, stratejik düşünür ve adımlarımı ona göre atarım.

Yüksek egoya karşı yukarıdaki önlemlerin hiçbiri beni ben olmaktan çıkarmaz. Üçkağıtçı, namussuz, içten pazarlıklı bir insan olmam bu davranışlarla. Çünkü özünde:

  • Etik: Evet stratejik düşünürüm ama bu etik dışı bir şey yapmak demek değildir. Önümde 3 farklı proje seçeneği varsa, bunlardan beni en vazgeçilmez kılacak olana ağırlık verir, yöneticimi de bu yönde ikna etmeye çalışırım. Aslında bu bir çıkar çatışması yaratır çünkü kurumum için en yararlı olanı değil, beni en vazgeçilmez kılacak olanı düşünüyorumdur; ama yöneticim de aynısını yapıyor! O kendi hesabına çalışırken benim kurum adına fedakârlık etmemi bekleyemez… Eğer biz bir takımsak hepimiz kurum adına özveri gösteririz, eğer biz bir takım değilsek de yapılması gereken asgari müşterekte birleşiriz. Profesyonelliğin gerektirdiği kadarını yaparak. (Bu doğru bir harekettir, böyle yapılmalıdır demiyorum. Bu benim için tam tersine KABUS senaryosu! Ama gerçek hayatta o kadar sık böyle yaşanıyor ki… Oradan bir an önce kaçıp kurtulmak, o yöneticiden uzaklaşmak gerek ama başarısız olmak pahasına değil! Kurtulana kadar böyle hareket etme gerçeği var sadece…)


  • İçten pazarlıklı bir insan olmam çünkü yalan söylemem, olmadığım gibi davranmam. Yalnızca kişisel konulara gelindiğinde susarım. Oralara girmem, kaçınırım. Arkadaş olmak zorunda değilim; profesyonelliğin gerektirdiği olumlu iletişimi kurarım. O kadar.


  • Üçkağıtçı bir insan değilim çünkü bu işte çalışırken, yani tam şu anda, elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Yalnızca, gelecek planlarım arasında burada veya bu yöneticiyle kalmak yok çünkü ona güvenemiyorum! (Bu güveni sağlamak da çalıştığım kurumun görevi. Yöneticinin egosunu ve bu egonun diğer şirket çalışanlarında oluşturduğu güvensizliği görüp gerekli önlemi alamıyorlarsa bunun sonuçlarına -insan kaybederek- katlanırlar.) Geleceğimi bu yöneticinin ellerine bırakamam. Bilip de yapmadığım, düşünüp de söylemediğim bir şey yok. Tam performansla çalışıyorum. Ama mesai biter bitmez de başka şeye -kendi projeme!- geçiyor ve ekstra yaratıcılığımı, araştırma ve geliştirme enerjimi Sayın Ego’nun işi için kullanmıyorum.

Yüksek egolu yöneticiyle çalışıyorsam içimdeki “kendini koruma” programı devreye giriyor. Evet bu program enerjimin önemli bir kısmını harcıyor ve bu enerji kaybı tabii ki üzücü. Gönül ister ki her işimi topumla tüfeğimle girişerek yapabileyim. Ama karşı tarafın da bunu hakketmesi gerekiyor.


Durum böyle değilse, herkes kendine oynuyorsa, yani ortak hedef ve ortak kurallardan oluşan takım çalışması durumu yoksa, karşılıklı güven yalnız bir noktaya kadarsa, o zaman benim de enayi durumuna düşmemem gerek. Şimdi ya da gelecekte üzülmemek için. Üretmeye, değer katmaya, gelişmeye ve geliştirmeye devam edebilmek için bunu kendime ve yer alacağım tüm takımlara borçluyum.

Comments


bottom of page