top of page

Formula 1’den Liderlik Dersi: Kimi Räikkönen ve Gaz-Fren Dengesi

Portekiz Grand Prix’si start alıyor: 16.Sıradan yarışa başlamak üzere “Buz Adam” Kimi Räikkönen. Dile kolay tam 41 yaşında! Fiziksel olarak çok ağır (ve çok riskli!!!) bir spor olduğundan Formula 1 pilotlarının kariyeri bu kadar uzun olmuyor genellikle… İlk yarışını 2001’de koşmuş, 2007’de dünya şampiyonu olmuş! Bugüne kadar 320’nin üzerinde yarışa girmiş ve bu konudaki rekorun sahibi!!! Bu rakam zaten başlı başına büyük bir mesele çünkü öyle bir spor ki, hata yaptığınızda yalnızca “game over” değil, ölüm tehlikesi var!!!


Tüm arabalar start pozisyonuna yerleşmiş, 5 kırmızıdan ilki yanıyor, ardından ikincisi… 5’i de yandıktan sonra bir anda sönecekler ve yarış başlayacak! Toplam 20 yarışçı var ve sıralama turlarında 16. olabilmişsiniz. Zaten genel klasmanda da ancak 17.durumdasınız çünkü arabanızın (takımınızın) hızı buna yetiyor. Ama bugün durum sizin lehinize çünkü hava yağmurlu ve pist ıslak! Onun için arabaların tam gaz gitme şansları yok ve bu sizin sürat dezavantajınızı azaltabilir… Üçüncü çift kırmızı da yanıyor, motor gürültüsü artık en üst seviyede, sinirler iyice gerilmiş.


Liderlik ve iş hayatı açısından baktığımızda benim ilk merakım Kimi Räikkönen’in neden hâlâ yarıştığı?

Daha doğrusu motivasyonu, onu pistte tutan “itki”… Farklı bir profil Buz Adam çünkü reklamı sevmiyor, ortada görünmemeyi tercih ediyor. Politik değil, sözünü esirgemiyor. Deyim yerindeyse orada bulunma nedeninin sadece yarışmak olduğunu, yarışın etrafındaki geri kalan her şeye, o da zorunda olduğu için, yalnızca “katlandığını” açık açık gösteriyor adeta.


Peki Dünya şampiyonu olmuş, hatta Ferrari’ye son şampiyonluğunu kazandırmış, senelerce yarışların hep en önünde yer almış bu adamı şu anda harekete geçiren şey ne? Bu yıl yalnızca Toskana Grand Prix’sinde 9. olarak puan alabilmiş, yani en iyi yarışını 9. bitirebilmiş. Ama hiçbir yarışın en ufak bir diliminde dahi pozisyonunu kabullenmiyor, sürekli saldırıyor Buz Adam! Bence kendisiyle yarışmanın sırrına vakıf olmuş, yaptığı işten zevk almanın tadına varmış. Gene bence, bir profesyonelin ulaşabileceği en üst olgunluk seviyesine ulaşmış. Kariyeri -iyi anlamda- hayatı olmuş, iş değil sanat yapıyor ve kendi çaldığı enstrümandan zevk alabiliyor.


Bir anda 5 kırmızı birden kayboluyor! Pilotlar ayaklarını frenden çekiyorlar ve 350Km hıza ulaşabilen bu canavar makinalar ok gibi ileri atılıyor. Ama unutmamak gerek ki pist ıslak ve en ufak bir hatada yarış daha başlamadan bitebilir bu 20 adam için… Buz Adam 16.sıradan başlıyor, birkaç saniye içinde 17.’liğe düşüyor! Araç içinden yapılan çekimde sürekli sağından solundan onu geçmeyen çalışan rakiplerin lastikleri bir görünüp bir kayboluyor. Tam bir can pazarı anlayacağınız!!!


İşte o esnada, yarış başladıktan herhalde 15 saniye kadar sonra, çekimdeki motor sesi bir anda yükseliyor… Räikkönen gaza basıyor! Bu yazıya konu olan her şey de o anı takip eden 1,5 dakika içinde olup bitiyor.

Bütün iş gaz pedalında! Ona ne kadar çok basarsak rakamlarımız o kadar yükseliyor: Satışlar, kârlılık, üretim miktarları… Ama aynı zamanda kendimiz için mesai, stres; etrafımızdakiler için de baskı, sürekli gerginlik, tükenmişlik. Baskı arttıkça kavga-dövüş, takım değil bencillik, “bu yöneticiyle” çalışmak istemeyen profesyoneller… Diğer yandan fren pedalında da işle özel hayat dengesi, takıma ve takımdaki kişilere zaman ayırma, destek verme, sağlık ve bütün bunların sonucunda oldukça daha fazla güler yüz var! Yani sürdürülebilirlik…


Buz Adam her yarışta kazanmaya çalışmış. Ama 19 yıldır pistte olmasını gaz-fren dengesine borçlu. Bir yarışı kazanmak, yani bir çeyrekte veya bir mali yılda sonuçları tutturmak için bütün köprüleri yakmamış; geçmeyi ne kadar önemserse önemsesin yarışı bitirmeye, bir sonraki yarışta da orada olmaya, devamlılığa odaklanmış. Yani yalnız gaza basarak değil, ne zaman ayağını gazdan kaldırması gerektiğini de doğru ayarlayarak böyle bir “efsane” olmuş!


Nitekim starttan sonraki tur içinde toplam 11 arabayı geçerek 6.’lığa yerleşiyor Räikkönen!!! Sürekli saldırıyor, her boşluğa giriyor… Birçok temas alıyor ama yoldan çıkmıyor, 200Km üzerinde giderken ancak birkaç santim ayırıyor rakibin lastikleriyle onunkileri birbirinden. İnsan bakmaya bile korkuyor!!! Ama herkes ıslak pistteki bu ilk turda ve henüz yarışa ısınmamışken temkinli olmayı tercih ederken, o gaza basıyor! Deneyimi ona bir fırsat penceresi olduğunu söylüyor, ardından da gaz-fren dengesiyle, hiç hata yapmadan ve sürekli ilerleyerek Ferrari, Renault, McLaren demeden tek tek geçiyor önündekileri…


Verdiğimiz her gaza basma(ma) kararı bize bir kariyer inşa ediyor. Bu hayatı en çok hızımızı doğru ayarlayarak yaşıyoruz.

Hırsımızın veya rekabetin kurbanı olup sonuna kadar gaza basmak (ve motoru patlatmak!) da mümkün, risk almayıp düşük viteste gitmek, yani nal toplamak da… Her gün, her işte bu kararı tekrar tekrar almamız gerekiyor; bizim için doğru süratin tek ölçüsü de bizim içimizde. Hız göstergemiz aynadan bize yansıyor. Umarım gülümseyerek, umutla ve heyecanla.

Comments


bottom of page