top of page

Helal/İstifa Etmek


“Helal olsun, sana, helal olsun!!!...” eski bir futbol tezahüratıdır. Sahadaki futbolcu iyi oynamanın da ötesinde varını yoğunu ortaya koyup formasının hakkını verdiğinde böyle bağırılır. Taraftar hakkı, takım ve renklerin “hakkı helal edilir” topçuya! Tecrübeyle sabit BÜYÜK mutluluktur bu tezahüratı duymak…

İstifa hukuki anlamda tek taraflı bir edimdir. Yazılı olması gibi -belki- bir şekil şartı dışında, yürürlüğe girmesi için bir kural falan yoktur; kişinin karar vermesi yeterlidir istifa etmesi için. Başkasından onay beklenmez, kimsenin fikri alınmak zorunda değildir… Tek taraflıdır.


Ortak noktaları açısından bakmak bana “helal/istifa etmek” başlığını düşündürdü. İkisi de tek taraflı eylemler: İstifa gibi, helal edip etmemeye de tamamen kendimiz karar veriyoruz (hatta çoğu zaman bu bir karar bile değil içimizden gelen bir şey). Kimse bize “yanlış yaptın” diyemez örneğin hakkımızı helal etmediğimiz için; bunu yalnızca biz biliriz.


İstifa etmek bir kopuşun son noktasıdır. Kırılma anıdır, bardağı taşıran son damla veya artık dayanma gücümüzün kalmadığı eşiktir.

Bir bağı artık koparmak gerekmektedir, bir yolculuğa son vermek ve bedeli ne olursa olsun kendimizi ayırmak. İnsan istifa noktasına uzun bir süreç sonunda gelir; ama o noktaya geldiğinde de bunu tereddütsüz bir şekilde anlar. Sağlaması da hazırdır: Doğru bir istifa kararının ardından büyük bir rahatlama yaşanır! Göğsümüzün üzerinde sanki dev bir ütü varmış da ondan kurtulmuşuz gibi hissederiz. Hafiflemedir, özgürleşmedir… (Örneğin ben bir keresinde kendi kendime konuşup “Free Willy” demiştim yumruğumu kaldırarak! Tutsaklıktan kurtulan sevimli balina filmine ithafen…)


Helal etmek de bir insanın diğerine verebileceği en büyük övgüdür. Onamadır, koşulsuz ve hesapsız tertemiz bir mezuniyet belgesidir. İbra etmektir adeta bir insanı, birlikte yaşanmış bir süreci… Örneğin yöneticimize hakkımızı helal eder miyiz? Öğretmenimiz bize hakkını helal eder mi? Annemiz babamız… Ortağımız, takım arkadaşlarımız? Korkunç bir bilanço çabası değil mi bu kişilerimizi düşünüp, zihnimizde de olsa onlardan helallik istemek…


Tamamen benim öznel görüşüm ama “helallik istemek” bence doğru değil çünkü bu tamamen -ayrılık anında- karşıdaki kişinin canıgönülden vereceği bir madalya bize. Biz istedik diye değil, biz onu “verme-vermeme” ikilemine düşürmeden, yüzümüze karşı zor durumda bırakmadan… İstiyorsa onun söyleyeceği bir şey. Söylememesi de hakkını helal etmediği anlamına gelmez aslında ama söylenmesinin anlamı çok büyüktür. Bir nişan, bir madalya gibi hayat boyu yüreğimizde taşırız o sözleri… İstifa da aynıdır bu açıdan, karşımızdakine “istifa et o zaman” demenin hiçbir anlamı yoktur! İsterse eder zaten… Biz onu istemiyorsak da ilişkimizi koparmak bize düşer; küserek, uzaklaşarak, yollarımızı ayırarak (Bk. İK lisanında işten çıkarma!).


Helal/istifa etmek konusunu bütünüyle düşündüğümde zihnimde düz bir çizgi canlanıyor, sol başında istifa sağ ucundaysa helal etme olan. Ardından orta noktasına küçük bir kaldıraç ekliyor ve bu iki uçlu değneği bir teraziye dönüştürüyorum zihnimde… Hayatımın her gününü tartabilirim -tartmalıyım- kimler bana hakkını helal eder, kimler benden istifa edince mutlu olur, diye. Ve hayatımın her eylemini tartabilirim -tartmalıyım- şu anda yaptıklarımın hangilerinden istifa etmeliyim, hangilerine ise bütün emeklerimi helal ederim diye…


Dedem Korkut’un soy soylayıp boy boyladığı kısım olarak da:
  • Doğru istifaların bir an önce verilmesi,

  • İçten geçirilen helallerin esirgenmeyip mutlaka söze de dökülmesi,

  • Helal olsun, sözünün çokça duyulabileceği hayatlar yaşanması…

… hepimizin tartılarının hep çalışması, iyi çalışması ve hassas sonuçlar vermesi dileklerimle.

Comments


bottom of page