top of page

Kime Danışıyorum ? Ve O Beni Ne Kadar Etkiliyor ?..

Mealen “Danışman müşterisinin menfaatine göre hareket etmeli ve konu üzerinde en iyi tavsiyesini vermelidir” diyordu Fransız Ticaret Kanunu’nun ilgili maddesi. Şöyle bir etrafımıza baktığımızda danıştığımız kişilerden kaçının bu kurala uygun hareket ettiğini söyleyebiliriz? Hatta kaçının aklından geçiyordur böyle bir kural? Daha da önemlisi, ben buna uygun hareket ediyor muyum?!


Danıştığımız kişiler grubu kendi içinde ikiye ayrılıyor: Profesyonel danışmanlar ve diğerleri. Hayatını danışmanlık yaparak kazanan kişiler açısından düşündüğümüzde, danışmanın iyisi tabii ki müşterisinin menfaatine göre hareket ediyor ve en iyi tavsiyesini veriyordur… Ama acaba bana verdiği tavsiye benim için en uygun olan mı, yoksa daha çok danışmanın kendisine mi hizmet ediyor? Belki de bana önerdiği o uzun soluklu ERP projesi, şirketimin menfaatinden çok süreç boyunca bana danışmanlık etmeye devam edeceği için ona uyuyor! Tabii bu yalnızca kötü olasılık…


Profesyonelce danışmanlık işi yapmayıp da bizim akıl danıştığımız eş-dost sayısı tabii ki çok daha fazla. Yalnız işle ilgili de değil çocuklarımızın okul hayatı, spor, sağlık, beslenme, eğlence gibi pek çok konuda birbirimize danışıyoruz sosyal hayat içinde. Ama işle ilgili de, bizimle benzer durumda olduğunu düşündüğümüz ya da bilgi ve birikimine güvendiğimiz tanıdıklarımıza yatırımla ilgili, operasyonel, vergi-muhasebe veya insan yönetimi alanlarında birçok soru soruyoruz. İşte benim geçen günlerde özellikle kafayı taktığım konu da bu: Kimlere danışıyorum ve ne kadar?


Yeni bir ev arıyorsunuz ve bir arkadaşınıza danıştınız; size ne kadar hızlı cevap verdi? Siz soruyu sorar sormaz konuşmaya mı başladı? Çocuğunuzun okulunu değiştirmeye karar verdiniz, pizza hamurunu nasıl açacağınızı sordunuz, yeni devlet teşviğine nasıl başvurulacağını merak ettiniz, siber güvenlik için ne önlemler alınması gerektiğini öğrenmek istiyorsunuz… Tüm bu sorulardan sonra, kendisine akıl danıştığınız kişinin olası iki davranışı vardır: Hemen yanıt vermek veya size sorular sormak! Peki bu davranışlardan hangisi size daha çok güven verir, soru soran mı yoksa hemen konuşmaya başlayan mı?


Gerçekten şöyle bir düşünüyorum da, sorulara büyük bir hevesle ve hemen yanıt veren o kadar çok insan var ki! Ama yaptıkları şey, o anda kendilerinden istenen desteği vermek değil ellerindeki “hazır yanıtı” anlatmak! Ki bu yanıt da onların bu konuda ne kadar başarılı bir iş yaptıklarını (kendi egolarına ithafen) anlatıyor aslında… Ben sizin evin, sizin sitenin, sizin mahallenin ne kadar güzel olduğunu merak etmiyorum; sizin okulun, sizin öğretmenin ne kadar farklı olduğunu, teşvikten ne kadar çok faydalanıp nasıl başarılar elde ettiğinizi ya da siber güvenliğe ne kadar çok para döktüğünüzü… Önce bana bir sor iş yerin nerede diye, ki ona göre evin hangi semtte olabileceğini düşünelim birlikte; çocuğumu bir önceki okuldan niye aldığımı veya derslerinin nasıl olduğunu bir konuşalım… Teşvik veya siber güvenlik için şirketin kaç çalışanı olduğunu sorgula, neden buna ihtiyaç duyduğumu bir irdele…


Akıl danışma konusunda derine indikçe görüyoruz ki, danışmanımızın iyi mi kötü mü olduğunu belirleyen unsur “merak”. Eğer karşımızdaki kişi bizim için gerçekten yararlı bir şeyler yapmak istiyorsa önce bize sorular soruyor.

Derdimizle, içinde bulunduğumuz durumla ilgileniyor. Yani bize saygı gösteriyor ve konuyu merak ediyor! Durumu iyice anladıktan sonra da öneriler getiriyor… Elindeki tek bilgiyi veya tek malzemeyi “hazır cevap” olarak çıkarıp küt diye tezgâhın üzerine bırakmıyor!!!


Evet çoğu zaman bunlar günlük konuşmalar ve düşünmeden otomatik yanıtlar veriyoruz. Ama ya karşımızdaki kişi için daha iyisini yapmamız mümkünse? Ya aslında sadece konuyu yüksek sesle anlatmak bile sorunu çözmesine yardım edecek veya duygularını paylaşmak bile ona iyi gelecekse? Hepsi bir soru sormamıza bakıyor!.. Sonra belki bir soru, ardından bir soru daha. Çünkü soru, merak demek ve yalnızca önem verdiklerimizi gerçekten merak ediyoruz.

Comments


bottom of page