top of page

RÜYANIN RÜYA OLDUĞUNU NASIL ANLARIZ? YA DA FIRSATIN FIRSAT OLDUĞUNU…

Güncelleme tarihi: 24 Tem 2020




[3 Ay kapanarak geçti; ama eve değil, kendi içime kapanarak. İyi anlamda “kapanma” çünkü benim için yepyeni bir alanda öğrenme ve çalışmayla dolu, yoğun günler oldu. Bu 3 ayda yazamadım, paylaşamadım, yanıt veremedim. Şimdi bu parantezi hem gerçek hem mecazi anlamda kapatıyorum]


Amerika’nın en büyük borsa aracı kurumlarından birinin ofisini görüyoruz, patronun odasındayız. Kendisi son derece hırslı ve sıfırdan buralara kadar gelerek bir finans imparatorluğu inşa etmiş. 40’lı yaşlarında yakışıklı bir adam; sürekli yeni fikirler, yeni yatırım alanları arıyor ve tüm ekibini bu yönde zorluyor. Patronun odasına yatırımcılardan biri giriyor ve “Ax, şu anda kendimi senin gibi hissediyorum! Her şeyi aynı anda görebiliyor ve bütün ihtimal hesaplarını yol şebekesi gibi kafamda canlandırabiliyorum!!! 2 Saat önce şu kırmızı haplardan bir tane aldım, %30’una sahip olduğumuz ilaç firmasının son derece gizli projesi… Henüz FDA onayı da almadı, ama mucize bir ilaç bu!


Eğer ben kendimi “sen” gibi hissediyorsam, kim bilir sen neler yaparsın bu ilaçla!”

...diyerek ilaç kutusunu şüpheli gözlerle kendisine bakan patronunun masasında bırakıyor ve odadan çıkıyor. Patron da bir süre düşündükten sonra ağzına bir tane atıveriyor…


Bir sonraki sahnede patronun gözbebeklerinin canlı bir kozmos gibi büyüdüğünü görüyoruz yakın planda. İlaç etkisini göstermiş ve patron artık 10 kaplan gücünde düşünebiliyor! Yarım saat kadar kendi başına çalışıp yeni fikirlerle dünyaları ters yüz ettikten sonra aşağıya iniyor ve tüm yatırımcılarını karşısına alıp, ilaçları getirenle de göz göze gelip sinyal çakmayı ihmal etmeden, “Hepiniz kumda oynuyorsunuz! Biz piyasaları takip etmek değil, piyalar yaratmak için varız!!! Derhâl bu kırmızı haplardan birer tane alıyorsunuz ve benim gibi şimşekler çaktırmaya başlıyorsunuz. 1 saat içinde herkesi yeni fikirlerle odama bekliyorum!” diyor.


Yıllardır sebatla yürüttüğümüz, ilmek ilmek dokuyarak bugünlere getirdiğimiz işlerimiz, büyük bir istikrarla büyüttüğümüz kariyerlerimiz var. Başarılı olmak için çok uğraştık, çok titiz davrandık, ince eleyip sık dokuduk, fedakârlıklarda bulunduk. Önümüze de birçok defa farklı seçenekler geldi: Başka bir iş, başka bir şirket, başka bir yatırım alanı… Ve bunlardan bazılarına -belki- evet diyerek o işlere giriştik, risk aldık ve değişim adımlarını attık. Birçok seçeneğiyse reddettik! Evet demediklerimizin bazıları belki bizi pişman etti ama etrafımızda görüp duyduklarımız hep istikrarın değerini pekiştirdi sanki…


Ama ya fark etmeden “risk alamayan” sınıfına soktuysak kendimizi?

İşte soru buradan geliyor: Bu bir rüya mı, gerçek bir fırsat mı? Yoksa boş bir hayal mi? Bu hayalin peşine takılıp elimdekileri de yitirir miyim? Yoksa birkaç yıl sonra TV’de bir başarı öyküsü seyrederken “…bunu vallahi de billahi de ilk ben düşünmüştüm!” diye acı acı çığlıklar mı atarım?!!!


Bütün mesele doğru karar alabilmekse, hele böyle hayati dönemeçlerde, elimdeki en büyük kaldıraç nedir? Benim bu soruya bir yanıtım var…


Bir sonraki sahnede artık gece olmuştur ve tüm ekip adeta taarruza kalkan bir ordu gibi ekranlarının başında hararetli tartışmalar içindedir! Hırsla ve hevesle herkes birbirine bir şeyler anlatmaktadır. Patron da yukarıdaki odasından manzarayı keyifle seyredip gülümsemektedir! Dünyalar yerinden oynamaya başlamıştır… Ancak o anda odasına eski sağ kolu, genç yatırımcı girer. Tehditkâr bir şekilde doğrudan patronun masasına yürür, sabahtan beri şirket dışındadır ve geri döneli daha yarım saat kadar olmuştur. “Eski sağ kol” olmasının nedeni aslında zehir gibi zekâsı ve aykırı olabilecek kadar büyük cesaretidir; patronuna kafa tutmuş, ondan ayrılıp kendi şirketini kurmuş, ama sonra geri dönmek zorunda kalmış, zekâsı ve işe kattıkları nedeniyle çok sevilmeden de olsa tekrar kabul edilmiştir… İşte böyle “tartışmalı” bir pozisyondadır patrona doğru sertçe yürümekte olan genç.


“Kapıdan girdiğimden beri hayretle neler olduğunu anlamaya çalışıyorum, herkes adeta çıldırmış burada!” dedikten sonra patronun da haptan aldığını, onun da “aynı kafada” ve durumdan çok memnun olduğunu anlar! Bak, der, çok iyi bir şey yapıldığını sanıyorsun ama aşağıdaki yazılım dehası kızımız bir saatte yeni dil öğrendiğine ikna olmuş, bana İspanyolca rapor verdi ve bugünkü yatırımlardan gelen yüzde 3 kârı anlattığını sanıyordu… Oysa anlattığı şey bir yemek tarifiydi!!! Hepiniz uçmuş durumdasınız ve alım-satım ekranları hemen kapattırman gerek yoksa batacağız!


Benim için doğru karar alma sorusunun, yani bir fırsatı boş hayalden ayırt edebilmek için verilebilecek en iyi kararın anahtarı da o genç yatırımcı işte.

Diğer bir deyişle benim rüya mı gördüğümü yoksa bunun gerçek bir fırsat mı olduğunu mümkün olan en iyi şekilde değerlendirebilmem için elimdeki tek kaldıraç bu: Bir başka insan.


Evet, doğru karar alabilmem için bir insanla konuşmam lazım… Ama herhangi biri değil ve iki şeye sahip olması gerek bu insanın: Yetkinlik ve dürüstlük. Bundan sonrası tabii çok basit çünkü “yetkinlik” üzerinde karar almam gereken konuda bu kişiyi ehil kılan şey ve “dürüstlük” çünkü bana vereceği yanıta güvenebilmem gerek. Yani eğer konu hakkında ehil değilse ve/veya beni -örneğin- üzmemek için hoşuma gideceğini düşündüğü şeyi söylüyorsa vay hâlime!


Ne dersiniz, etrafımızda yetkinlik ve dürüstlüğü aynı potada eritebilen yeterince tanıdığımız var mı? Varsa hiç korkmadan hayatımızın en büyük kararlarını alabiliriz!


(Sürpriz bozan -spoiler- olmaması açısından sahnelerini paylaştığım dizinin adını söylemiyorum. Ama özel mesajla üzerinde memnuniyetle konuşurum!)

Comments


bottom of page