top of page

SCHRÖDINGER’İN PERFORMANSI: FIRTINADA PİLOT OLMAK

Güncelleme tarihi: 24 Tem 2020




“Schrödinger’in Kedisi” bir düşünce deneyidir ve kuantum fiziğiyle ilgili akla ilk gelen şeylerden biridir herhâlde. Deneyin sonucu, sizin kediyi gözlemlediğiniz ana ya da kediyi gözlemleyip gözlemlemediğinize göre değişir; yani gözlemci deneyin sonucuna etki eder! Bence şirketlerimizdeki “performans ölçümü” de böyledir: Yönetici/Patron performansı gözlemlerken performansın sonucuna etki etmiş eder.


Geçen haftaki İzmir-İstanbul uçuşum son derece maceralı geçti: Hava çok çok kötüydü ve bizimkinden hemen önce Sabiha Gökçen Havalimanı’na inen uçak pistten çıktı!

Böyle olunca, biz de bir süre havada tur attıktan sonra İzmir’e geri döndük. Saatler sonra tekrar kalktığımızdaysa Sabiha Gökçen yerine sürpriz bir şekilde İstanbul Havalimanı’na indik….ama ne inmek?! Öyle bir sallandık ki gerçekten yere uçağın önce kanadı mı değer yoksa tekerlekleri mi bilemedim!!! Nitekim uçaktan merdivenle indikten sonra otobüse doğru gitmek için adım attığım anda, öne değil 2 adım geri gittim rüzgârın şiddetinden! Ama ne oldu biliyor musunuz? Pilot mükemmel bir iniş yaptı. Bir an öncesinde büyük bir kaos ve korku varken, yere değişimiz o kadar rahat oldu ki, levyeyi tutan ellere ve o şartlarda bu ellere sükûnetle hükmeden sinir sistemine hayran olmamak elde değil! Elleri öpülesi pilotumuzu ne kadar takdir etsem azdır, gerçekten helâl olsun…


Peki pilotun performansını havayolları nasıl ölçüyor acaba? Bu konuda bilgi sahibi değilim ama umarım “yakıt tüketimi”, “varış süresi” veya “inişten sonra taksi pozisyonunu ne kadar hızlı tamamladığı” vb gibi unsurların çok yeri yoktur bu değerlendirmede.


Zira bunlar, sadece net ve matematiksel olarak ölçülebildiği için bir kişinin performans değerlendirmesinde yer alan tuzaklara benziyor benim için. Oysa işin büyüğü, yani başarının, maharetin çok büyük kısmının bunlarla hiç ilgisi yok: Fırtınada uçak indirebilmek asıl iş!

Ama işte gözlemci o anda oraya bakmıyor, yani hangi hava şartlarında bu seferin tamamlandığını incelemiyorsa ya da benim pilota duyduğuma minnettarlığı bir değerlendirme kriteri olarak umursamıyorsa vay halimize!


Performans ölçümünün bu karanlık yüzünü şimdi bir de şirket işlerimiz için düşünelim: Kolayımıza geliyor diye üretimin miktarına, muhasebenin işlem hızına veya müşteri ilişkilerinin günde kaç çağrıya yanıt verdiğine odaklanıyor olabilir miyiz? Ve bu esnada üretimin o istikrarı sağlayabilmek için bozulan makine veye eksik tedarik durumunda kaç takla attığını, nasıl bir adanmışlıkla ve yaratıcılıkla çalıştığını görüyor muyuz? Muhasebenin gelen verileri girmeden önce mantıksız olanları sorgulaması, açıklığa kavuşturma ve başkalarını zor durumda bırakmamak için insanların peşinden koşması bize bir şey ifade ediyor mu? Yani performans değerlendirmesine yansıyor mu? Yoksa bunları ölçmek çok zor olduğu, insanları gerçekten dinlemek, onları anlamak ve bu işleri derinlemesine öğrenmek (hatta hissetmek!) gerektiği için işin bu yanını gözardı ediyor olabilir miyiz? Yani uçakları kırk yılda bir düşürürlerse de “kaza-mücbir sebep-hava şartları” deyip geçeriz sonucu çıkmaz mı bu aymazlıktan…


“Bizim işimiz o kadar da önemli değil, ucunda insan hayatı yok sonuçta” diye geçiremem aklımdan. Zira evet ucunda bir insanın mutluluğu, başarı hissi, takdir görmesi……veya deyim yerindeyse itilip kakılması, yaptığı onca iyi ve fedakârca çalışmanın görülmeyip, asıl işine oranla eften püften şeyler yüzünden fırça yemesi, mutsuz olması, ertesi gün ve ondan sonraki gün de işine mutsuz gelmesi var. “E o da başka işe gitsin” de diyemem, benim yönetici olarak elimde bir hayatı zindan etme veya mutluluk üretme etkim varsa nasıl diyebilirim ki?!.. Haydi tutun ki ben sadistim, insani sonuçlarla hiç ilgilenmiyorum ama yönetici olarak da bu mutsuzluk beni başarısız kılmayacak mı? Verimsiz, isteksiz, robot gibi çalışan bir ekiple nereye varabilirim ki?


Biz bir kere daha başka kimseye değil tamamen bize bağlı olan, %100 bizim elimizdeki, hemen bugün değiştirebileceğimiz şeye odaklanalım:

Gidip pilotumuzla uzun bir sohbet edelim! Gündem maddeli bir toplantı falan değil, performans değerlendirmesi değil ama baş başa ve ciddi bir toplantı yapalım. Bu toplantının tek amacı onu dinlemek olsun; yani sonuç odaklı (pilotumuzu ikna etmek, pilotumuza bir şey kabullendirmek vb) değil, paylaşım odaklı bir sohbet. Yani içtenlikle konuşulabilecek, hatta duygusal olarak birbirimizi anlayabileceğimiz bir ortam yaratalım. İlk defada olmaz, ama birkaç defa böyle sohbet ettikten sonra artık anlamaya başlarız her gün 1000 kişinin hayatını elinde tutmanın duygusal yükünü! Belki geceleri uyuyamamayı, gerginlikten çocuklarına istediğin halde güler yüz gösterememeyi… İşte ondan sonra adil bir performans değerlendirmesi yapabiliriz belki… Yani evet, performansı ölçmeye tabii ki devam edeceğiz ve bunun içinde tabii ki somut öğelere yer vereceğiz; ama asıl “büyük işin” ne olduğunu anlayabilecek kadar yakından bakarak.

Comments


bottom of page